Kendimizi cendereye sokulmuş gibi hissedip, korna seslerinden, insan gürültüsünden, iş hayatından sıkıldığımızda kurduğumuz bir hayaldir aslında sırtımıza çantamızı alıp uzaklaşmak, bilmediğimiz yerler keşfetmek. Sakin, huzurlu ve doğanın kucağında zaman geçirmek. Lakin; bazılarımız bir hayalden öteye gidemezken bazılarımız küçük bir zaman dilimi için bile olsa rol çalar hayattan.
Sosyal medyada takip ettiğim bir grubun haftasonu kamp etkinliğine gitmeye karar verdiğimde ne yalan söyleyeyim heyecanımın yanında tedirginlikte vardı içimde. Çantama neler koymalıyım, nelere ihtiyacım olur, kıyafetlerimi nasıl seçmeliyim hepsi birer soru işaretiydi kafamda. Sonra gelen bir bilgilendirme mailiyle kurtuldum bu sorulardan. Koca koca valizler yapmaya, şık kıyafet seçimlerine kıyafetlerime uygun ayakkabıları poşetlemeye gerek yokmuş meğer. Bir sırt çantasına dünyaları sığdırabilirmiş insan. Tavsiyeler üzerine hazırladığım sırt çantamla kampa hazırdım artık.
Sabahın ilk ışıklarıyla yola koyulduk. Herkesin gözlerinden okunuyordu heyecanı. Beş saatlik yolculuğun ardından kamp alanımıza geldik. İner inmez tabiat ana muhteşem bir görsel şölenle karşılıyor sizi, kucaklıyor adeta. Büyüsüne adımını atar atmaz kapılıyorsunuz. Ekip arkadaşlarımızla birlikte araçtaki eşyalarımızı imece usulü boşalttık. Hepimiz eşittik, eştik. Sosyal statülerin olmadığı, kişisel egoların yarışmadığı bir zincir kuruldu aramızda. Eşyalar elden ele boşaltıldı araçtan. Sıra ilk eğitimdeydi; çadır kurma, uyku tulumu ve mat kullanımı. Eğitimi dinlerken ne kadar kolaymış çadır kurmak diyorsunuz ama iş teoride kolay uygulamada ise tam bir mühendis edasına bürünüyorunuz. Çadırı sağa çeviriyorsunuz sola çeviriyorsunuz kazıkları çakmanın eğim hesabını yapıyorsunuz ama en sonunda çimlerin üzerine uzanıp çadırınıza baktığınızda iyi ki diyosunuz, iyi ki bu zamanı ayırmışım kendime. Yaprak sesleri, ağaç dallarının arasından vuran hafif nemli rüzgarın ıslığı kuş cıvıltılarıyla birleşince ne güzel bir musiki oluşturuyor gökyüzüne bakınca anlıyorsunuz.
Bir süre sonra insanız ya endişelenmeliyiz sürekli kendi kendimize diyoruz ki; bu mat dedikleri incecik süngerin üzerinde nasıl uyuyacağız uyku tulumu bizi üşütmeyecek mi hem ben gece çok dönerim nasıl hareket edeceğim içinde vs… Aman neyse diyorsunuz sonra altı üstü bir gece…
Şimdi sıra doğa yürüyüşünde. Uzun zamandır böyle keyiflenmemiştim. Gözlerinizi kapatıp kendinizi tamamen doğanın kucağına bırakıyorsunuz. Öyle değişik bir aleme götürüyor ki sizi o anda aklınızda ne para, ne iş, ne kariyer, ne aşk. Sadece siz ve derinlikleriniz. Oksijen nefes nefese bırakıyor sizi metropol hayatının pis havasını bir an önce atmak istercesine ciğerlerinizden. Keyifli sohbetler başlıyor sonra, attığınız her adımda daha sağlam basıyorsunuz toprağa.
Yürüyüşün ardından kamp alanımıza geri dönüyoruz. Akşam yemeği, eğlenceli kamp oyunları ardından hava kararıyor yıldızlar kaplıyor geceyi.kamp arkadaşlarımızla etrafında toplanacağımız ateş yakılıyor olmazsa olmazı bu aktivitenin kamp ateşi. Sohbetler ediliyor, şarkılar söyleniyor. Ateşte pişirilen enfes tatlar deniyorsunuz, tadına doyamıyorsunuz. Gece yürüyüşüne çıkıyoruz, yanımıza aldığımız fenerleri kullanmıyoruz artık. Hissetmek istiyoruz doğayı sadece ay ışığı bölüyor geceyi. Öyle bir büyülüyor ki sizi bu tablo ayağınızın üzerinden atlayan kurbağayı bile öpmek istiyorsunuz, ancak masallar bu kadar büyüleyicidir zira.
Ve gecenin sonu, uyuma vakti. Çadırın içinde uyku tulumunu giyerken bile şen kahkahalar atılıyor. Temiz hava sizi öyle bir uykuya sürüklüyor ki sabah ayazının çıktığı saatlerde hafif bir üşümenin dışında bebekler gibi uyuyup; zıpkın gibi kalkıyorsunuz. Endişelerinizin boşa olduğunu anlıyorsunuz. Çadırın kapısını açtığınızda doğayı dinliyorsunuz. Yine o muhteşem musuki, kapılıyorsunuz. Ruhunuz dans ediyor, havayı içinize çekiyorsunuz ve başka bir kamp macerasında yine böyle bir kapıdan bakmak istiyorunuz hayata.
O zaman ne duruyosunuz haydi kampa…
0 Yorum